Bu hafta
Galata’da bir yanda ticarethanelerin, diğer tarafta rezidansların yükseldiği,
müzik atölyelerinden gelen seslerin pazar günleri gezmeye gelen yabancı
kalabalığa karıştığı tarihe tanıklık etmiş mekânların şu anki durumunu anlamaya
çalışacağız
Dostlarımız ile
birlikte Galata’nın tadına varmak için yine bir pazar sabahında Kuledibi’ndeki
Kahve’de buluştuk. Geçtiğimiz haftalarda burada bir dönem yaşamış dostlarımızın
deneyimlerinden söz etmiştik, bu sefer de hem anılarımızdan devam ederken hem
de şimdiki Galata’nın sakinlerine göz atacağız. Bir yanda ticarethanelerin,
diğer tarafta rezidansların yükseldiği, müzik atölyelerinden gelen seslerin
pazar günleri gezmeye gelen yabancı kalabalığa karıştığı bu semtte tarihe
tanıklık etmiş mekânların şu anki durumunu anlamaya çalışacağız. Gezimiz
Bankalar Caddesi ve Kamondolar’a gelmeden (Schneidertempel) Terziler
Sinagogu’nda son bulacak, Karaköy’e önümüzdeki haftalarda ineceğiz.
Beyoğlu Göz
Hastanesi-İngiliz Bahriye Hastanesi
Eminönü’nden
Karaköy’e baktığınızda Galata Kulesi’nin hemen altında küçük bir kule göze
çarpar. İlk bakışta çoğumuzun çan kulesi zannettiği bu kule aslında
İngilizlerin hastanesinin Rasat Kulesi’dir. 1855 yılında İngiltere ve
Fransa’nın Rusya’ya savaş açtığı dönemde Osmanlı’nın da İngiliz tarafında yer
alması,11 ay süren Sivastopol kuşatması, yeni açılan Kırım cephesi, tam bu
dönemde hastanenin amacı İngiliz askerlere hizmet vermekti. Öyle ki, savaş
sonrası bu hastane bile küçük gelmiş hemen ardından Haydarpaşa’ya bir ikinci
hastane ve hemen arkasına İngiliz Mezarlığı yapılmıştı. Savaş sonrası mevcut
hastane yıkılarak ikinci hastane İngiliz mimar Percey Adams’a yaptırıldı.
İngilizler 1. Dünya Savaşı sonrasında binanın kulesini aynı zamanda İngiliz
gemilerini takip için de kullandılar. 1924 yılında İngilizler tarafından
hastane Kızılay’a devredildi, ardından önce Beyoğlu Devlet Hastanesi’ne ve
sonra da şu anki adıyla da Prof. Dr. N. Reşat Belger Beyoğlu Göz Hastanesi’ne
dönüştürüldü… Gerek mimarisi, iç ve dış görünümü ile bina bize bir hastaneden
çok bir şatoyu andırıyor, daha kapıdan girerken yerdeki çakıl taşları size bir
eve giriyor hissini veriyor.
Galata Derneği
- Cenova Meyhanesi Ve Galata House
Galata
Kulesi’nin altındaki bölgede kalan Galata Kulesi ve Bereketzade Camii Sokağı’na
girdiğinizde sizi Cenevizliler’den kalan birkaç bina karşılıyor. Bunlardan ilk
dikkat çekeni şu anda Galata Derneği binası olarak kullanılan Cenevizliler
tarafından 1300’lerde inşa edilen Ticaret Odası binası ve hemen karşısında
bakımsız halde duran o dönem 24 üyeden oluşan Kamu Yönetimi (Podesta)
binasıdır. Dernek binasına bitişik olarak da Halk Sarayı (Palazzo Communale)
binası bulunuyor. Binanın girişinde “Bu bina 1314 yılında Cenevizliler
tarafından inşa edilmiştir.” yazısını görüyoruz. Galata Kulesi Sokağı’nın
sonuna geldiğimizde ise bir dönemin İngiliz hapishanesi olan şimdilerin ‘Galata
House’ adı ile binayı koruma amaçlı satın alan mimar bir ailenin işletmesini
görüyoruz. O dönem Kapitülasyonlar ile birçok hak elde eden İngilizler bu
bölgede kendi mahkeme ve hapishanelerini kurmuşlardı. Bina İstanbul’un işgali
esnasında Kuvayi Milliyeciler’in hapis tutulduğu bir yer olurken 1933 yılında
sayıca epey azalan İngilizler binayı dönemin un, şeker ve kereste fabrikatörü
Pierre Fournial’e sattılar. 1980’lerde Atina’ya göç eden aile binayı
Muradyanlar’a sattı, onlardan da bina şu anki sahiplerine geçti ve tarihi
dokusu korunarak restoran olarak işletiliyor.
Yüksekkaldırım
Aşkenaz Sinagogu
Günümüzde
Aşkenaz Cemaati’nin tek faal ibadethanesi olan Yüksekkaldırım Aşkenaz Sinagogu
1900 yılında dönemin aristokrat Avusturya kökenli Yahudileri tarafından ünlü
mimar Gabriel Tedeschi’ye yaptırıldı. Özellikle dış cephesi ile kimi zaman
bilmeyenlerin kilise zannedebileceği bina lotus yapraklı sütunları, at nalı
kemerleri, üstü sivri biten üçgen çerçeveleri ile bize tipik bir oryantalist
stili gösterir. Ehal ve Tevası Polonya esinlenmesi pagoda stilinde olup, iç
mimari ise Avrupai tarzdadır. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı Devleti’nde ilk defa
azınlıklara kubbeli ibadethane yapma hakkı verilmiş olup, bu bina Aya Triada
Kilisesi ile birlikte o dönemde ilk inşa edilen kubbeli dini yapı olma
özelliğini de taşımaktadır. Sinagog Şabat günlerinde ibadete açıktır.
Schneidertempel
Sanat Merkezi - Terziler Sinagogu
Schneidertempel
Sanat Merkezi Bankalar Caddesi (Eski Voyvoda Caddesi) üzerindeki Kamondo
Merdivenleri’nden ulaşılan Banker Sokağı (eski Kamondo Sokağı) ile Felek Sokağı
arasında yer almaktadır. Yapının her iki sokağa açılan birer kapısı olsa da
esas girişi Felek Sokağı’ndadır. Bu sinagog 19.yüzyılda Galata’da çoğunluğu
terzilik ile uğraşan Aşkenaz Yahudileri’nin Tofre Begadim adı verilen Terziler
Loncası tarafından 8 Eylül 1894’te açıldı. Adı Yidiş dilinde Terziler Sinagogu
anlamına gelen bu bina sıra ev görünümü ve eklektik yapısı ile bölgedeki diğer
sinagoglardan ayrılır. Terzilik mesleğinin revaçta olması ile o dönemlerde
Beyoğlu’nda da Rus Yahudilerine ait birçok yeni marka halka satış yapmaya
başlamıştı. 1960’lı yıllara kadar sinagog olarak kullanılan bina daha sonraları
cemaatin Aşkenaz Sinagogu’nda toplu dua etmesi ile boşalmış, 1996 yılında sanat
merkezine dönüştürülerek kaybolmaktan kurtulmuştur. 1999 yılında ilk defa
sergiye açılan bina sene 10. yılını kutladı ve her ay birçok sanatçıya ev
sahipliği yapıyor.
Bu hafta
turumuz bitimi Galata sokaklarında dolaştım, pilavcısından simitçisine biraz
bölge esnafı ile sohbet etmeye çalıştım. Galata şu zamanlarda bambaşka bir
karışım sunuyor bize, her köşe başında farklı bir butik, kafe veya eğlence
mekânı ile karşılaşıyorsunuz. Bir yerde yaşayan orta halli vatandaş diğer yanda
ise butiklerini Nişantaşı’ndan buralara taşıyan Bahar Korçan gibi birçok ünlü
modacı ve sanatçı… Entelektüel kesim değişimden mutlu. Tek istekleri yenilenen
binaların tarihi dokuyu bozmaması ve yıkım olmaması. Halk ise biraz daha
muhafazakâr, ancak kimse kimseye karışmıyor. Cuma namazı için dolan Bereketzade
Mescidi Pazar günleri ayin için yerini Saint Pierre Kilisesi’ne ve düğünler
için Neve Şalom Sinagogu’na bırakıyor. Esnaf bir dönem “Bedava versen
oturmazlardı” denilen apartmanlara duyulan ilgiden memnun; şimdiden Ortaköy ve
Nişantaşı’nın en büyük rakibi olmuş bir dönemlerin orta halli Galatası. Ancak
herkes de aynı endişe devam ediyor, umarım İstanbul’u yaşamak için kalan son
birkaç yerden biri olan Galata’yı tarihi dokusunu koruyarak geleceğe
taşıyabiliriz. Her şeye rağmen Galata’da gezmek benim için yine farklı bir
pazar günü yaşattı, karşılaştığım birkaç turiste yol tarif etmek ardından Konak
Pastanesi’nde atıştırmak, butiklerde dolaşmak ve tünelle Beyoğlu’nun yolunu
tutmak, işte bu da benim Galata’m. Her ne kadar burada yaşamasam da artık
kendimi buradan biri olarak hissediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder